BORÇLULARIN BİRBİRİNE RÜCU HAKKI
- gözde pasin
- 15 Oca
- 3 dakikada okunur
aa) Borçluların birbirlerine karşı rücu hakkı:
İç ilişki, müteselsil borçlular arasında hangisinin ne oranda ödenen borçtan kesin olarak sorumlu olacağı sorusunu cevaplar. Zira alacaklının tatmin edilmesinden sonra müteselsil borçlulardan her birinin borcu hangi oranda paylaşacağı, aralarındaki iç ilişkiye göre belirlenir. Bu husus TBK. m. 167'de hükme bağlanmıştır. Sözü geçen maddeye göre aralarındaki ilişkiden aksi kararlaştırılmadıkça veya müteselsil borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Payından fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğerlerinden isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu etme hakkına sahiptir. Burada kanun müteselsil borçlular arasında kanundan doğan bir rücu hakkı öngörmüştür.
Bu maddeden de anlaşıldığı gibi müteselsil borçlular birbirleriyle olan iç ilişkide borcun belirli bir kısmını (payını) borçlanmış olup, bu paydan daha fazla ödemede bulunan borçlu, ilke olarak diğer borçlulara rücu hakkına sahip bulunmaktadır.
Borçlulardan birinin diğer borçlulara karşı rücu hakkının doğması için, borcun tamamını veya en azından payından fazlasını ödemiş, alacaklıyı tatmin etmiş olması gerekir. Buna karşılık yalnız kendi payına düşen borç miktarını veya bunun daha azını ödeyen borçlu, diğer borçlulara rücu edemez. Örneğin, iç ilişkide borçlulardan A, borcun % 50'sini B de diğer % 50'sini borçlanmış ve A; borcun tamamını veya% 70'ini ödemişse, B'ye % 50 veya% 20 oranında rücu edebilir. Buna karşılık A, borcun yalnız % 50'sini veya % 30'unu ödemişse, B'ye rücu edemez.
TBK. m. 167'ye göre müteselsil borçlular, iç ilişkide ilke olarak eşit oranda borçlanmış; borcun eşit bir payını (kısmım) üzerlerine almış sayılırlar. Ancak, sözü geçen maddenin bu hükmü, düzenleyici bir hukuk kuralı olup, taraflar aralarında bunun aksini kararlaştırabilirler. Örneğin müteselsil borçlulardan A, B, C yaptıkları anlaşmada A'nın borcun % 50'sinden, B'nin % 30'undan, C'nin ise % 20'sinden sorumlu olduğunu kararlaştırabilirler. Borçluların bu konudaki anlaşmaları açık bir anlaşma olabileceği gibi, örtülü bir anlaşma da olabilir6^ Bazen bir kanun hükmü de eşitlik ilkesini değiştinniş olabilir. Örneğin TBK. m. 61'e göre hakim, borçlular (sorumlular) arasında eşitliğe dayanmayan başka bir paylaştırma tarzı öngörebilir. Özellikle hakim takdir hakkını da kullanarak zarar verenlerin kusurlarını göz önünde tutmak suretiyle herbirinin ödeyeceği tazminat miktarını belirleyebilir. Keza TMK. m. 682'de mirasın paylaşılmasında ödenmesi kendisine yükletilmemiş olan bir borcu ifa eden mirasçının diğer mirasçılara rücu hakkı da farklı düzenlenmiştir.
Borçlulardan birinin diğer borçlulara karşı rücu hakkı, ancak alacaklıyı tatmin ettiği, ona ifada bulunduğu anda doğar; daha önce, örneğin alacaklının borcun ifasını talep ettiği anda böyle bir haktan söz edilemez. Ayrıca bu andan itibaren TBK. m. 149'a göre rücu alacağı hakkında zamanaşımı süresi de işlemeye başlar.
İfada bulunan müteselsil borçlunun rücu edeceği müteselsil borçlular birden çok ise, ifa eden borçlu ile diğer borçlular arasında müteselsil borç söz konusu olmaz
• Bu nedenle, ödemede bulunan borçlu rücu alacağının tamamını diğer müteselsil borçluların yalnız birinden isteyemez. Diğer borçlulardan herbiri iç ilişkiye göre sadece kendisine düşen pay oranında sorumlu olur. Rücu ilişkisinde rücu sahibi borçlunun, müteselsil borçlulardan birinden tahsil edemediği miktar, diğerleri arasında eşit olarak paylaştırılır (TBK. m. 167/II). TBK. m. 167/II, emredici bir hukuk normu olmadığı için müteselsil borçlular, aralarındaki iç ilişkide bunun aksini de kararlaştırabilirler.
Diğer müteselsil borçlular, ifada bulunan borçlunun yapmış olduğu ek ve haklı giderlerden de sorumludurlar. Bu konuda TBK. m. 510 ve 529'da düzenlenmiş bulunan vekalet hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Bu giderler arasında özellikle yapılması zorunlu olan vekalet (avukat) ücreti ile dava giderleri yer alır. Diğer taraftan ödenen paraya da ilke olarak faiz yürütülmelidir.
İfada bulunan borçlu, alacaklı tarafından ibra edilmek suretiyle borçtan kurtulan bir borçluya da rücu edebilir. Zira alacaklının borçlulardan birini borçtan ibra etmesi, borçlular arasındaki iç ilişkiye ( rücu ilişkisine) etkili olmaz. Bu itibarla, alacaklı borçlulardan birini borçtan ibra ettiği takdirde, diğer borçlulardan borcun ancak onlara kalan kısmım talep ve dava edebilir; buna karşılık ibra edilen borç miktarını onlardan isteyemez.
Ortak defilerden birini kusurlu olarak ileri sürmeyen borçlu, alacaklıya ifada bulunmuş olsa bile, diğer borçlulara rücu edemez (TBK. m. 164/II). Aynı şekilde, yaptığı ödemeden diğer borçluları haberdar etmediği için onların da ifada bulunmalarına sebep olan borçlu, TBK. m. 591 'e kıyasen onlara rücu edemez7^ Buna karşılık ifada bulunan borçlu, ortak def'iyi kusursuz olarak bilmediği için ileri sürememiş ise, diğer borçlulara rücu hakkını kaybetmez
Σχόλια