top of page
Sphere on Spiral Stairs

Gecikmeden doğan zarardan sorumluluk (Gecikme tazminatı)

Gecikmeden doğan zarardan sorumluluk (Gecikme tazminatı)


Borçlanılan edimin gecikerek de olsa aynen ifası, bazı hallerde alacaklının gecikme yüzünden uğradığı zararı karşılamaya yetmez. Bu nedenle alacaklı, borçludan aynen ifa yanında gecikme dolayısıyla uğramış olduğu zararın tazminini de isteyebilir. Kanunda gecikmiş ifa ile birlikte gecikme tazminatının istenmesine engel bir hüküm yoktur. Buna karşılık alacaklı aynen ifadan vazgeçip yalnız gecikme tazminatını isteyemez.


Alacaklının ifada gecikme dolayısıyla uğradığı zarara, gecikme zararı; bu zararın giderilmesi için ödenecek tazminata ise, gecikme tazminatı denir. Borçlunun gecikme tazminatından kurtulabilmesi için temerrüdün gerçekleşmesinde kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmesi gerekir.


Gecikme tazminatı şu şartların gerçekleşmesi halinde talep edilebilir. Bunlar; geç ifa (borçlunun temerrüdü), gecikmeden doğan zarar, geç ifa ile gecikme zararı arasında uygun illiyet bağı ve nihayet borçlunun kusurudur.


a) Borçlu ifada gecikmiş (mütemerrit) olmalıdır:


Alacaklının uğradığı zarar, borçlanılan edimin geciktirilerek ifasından, başka bir deyişle geç ifadan doğmuş olmalıdır. Mütemerrit bir borçlunun yaptığı ifa, geç ifadır. Borçlu borcu muaccel olduktan sonra fakat mütemerrit olmadan önce ifa etmişse, ortada TBK. m. 1 18 anlamında bir geç ifa, dolayısıyla zarar yoktur. Zira borcun muaccel olması, tek başına borçlunun temerrüdü sonucunu doğurmaz. Muaccel bir borcun borçlusu, ancak alacaklının ihtarına veya belirli bir vade mevcut olup da vadenin dolmuş bulunmasına rağmen ifada bulunmaması halinde mütemerrit olur. Borçlunun ihtara veya belirli vadeye uymamasından doğan zarar, geç ifadan doğan zarardır. Buna karşılık alacaklının ihtarından önce veya belirli vadede borcu ifa eden borçlu, borca aykırı hareket etmediğinden, dolayısıyla geç ifada bulunmadığından, bu esnada bir zarar doğmuş olsa bile, bu, geç ifadan doğan bir zarar değildir.


Geç ifayı ve borçlu temerrüdünü ispat alacaklıya düşer.


b) Geç ifadan bir zarar doğmuş olmalıdır:


Gecikme zararı, borçlunun borçlanılan edimi zamanında ifa etmesi halinde, alacaklının malvarlığının göstereceği durum ile söz konusu ifanın geç yapılmış olmasından dolayı hali hazırda arz ettiği durum arasındaki farktır. İfası geciktirilen edimin taşıdığı değer, gecikme zararı içinde yer almaz. Zira edim geç de olsa ifa edildiği için, alacaklı bunu elde etmiş bulunmakta ve bu suretle malvarlığında iradesi dışında herhangi bir azalma meydana gelmemektedir. Aynı şekilde, edim yerine getirilmediği takdirde alacaklı edimin ifasını talep hakkına sahip bulunduğundan ve bu talep hakkı da onun malvarlığına dahil olduğundan, alacaklının malvarlığında bu halde de bir azalma meydana gelmemektedir. Buna karşılık temerrüt esnasında edimde meydana gelen değer kayıpları, gecikme zararı olarak nitelendirilebilir.


Gecikme zararı, hukuki niteliği itibariyle müspet bir zarardır. Bu zarar, her şeyden önce ihtar ve diğer hukuki takip giderleri ile karşı edimi vaktinde teslim almak için yapılan hazırlık masraflarını (örneğin seyahat masrafları gibi) kapsar. Alacaklının geciken edim yerine kullanmak üzere kiralama veya satın alma suretiyle sağladığı şeyler (örneğin bir makinanın, işyerinin, otelin veya deponun kiralanması) için ödediği paralar da bu zarar içinde yer alır. Keza alacaklının, ifa edilecek şeyi bir başkasına devretmeyi veya onun işinde kullanmayı taahhüt etmesi halinde, geç ifa dolayısıyla kendisinin de ifada gecikmesi nedeniyle üçüncü kişilere ödemek zorunda kaldığı tazminat ve ceza koşulları da gecikme zararını oluşkmurik\ Yukarıda sayılan zarar kalemleri, fiili zararı meydana getirir. Yoksun kalınan kar da gecikme zararının diğer yönünü oluşturur. Gerçekten, alacaklının edim vaktinde ifa edilmiş olsaydı bunu tekrar satmak veya kiraya vermek ya da bir işte_ kullanmak suretiyle elde edeceği kazançtan (kardan) geç ifa nedeniyle yoksun kalması da tazmini gereken zarar arasında yer alır. Nihayet alacaklının fiyat değişmelerinden, özellikle fiyat düşmelerinden doğan kayıpları da gecikmeden doğan zararın bir unsurunu teşkil eder.


Gecikme zararının varlık ve miktarını ispat yükü, alacaklıya düşer. Ayrıca gecikme zararı ve bunun tazmini ile ilgili TBK. m. 118, niteliği itibariyle düzenleyici bir hukuk normudur. Taraflar TBK. m. 115, 116/II ve III, 27 ve TMK. m. 23 'te öngörülen sınırlara uymak şartıyla sorumsuzluk anlaşması yapabilirler.


c) Zarar ile geç ifa arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır:


TBK. m. 118'e göre mütemerrit borçlu, borcun geç ifasından doğan zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı gibi zarar, borçlanılan edimin geç ifasından doğmuş olmalı, böylece geç ifa ile zarar arasında hem tabii illiyet hem de uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına göre geç ifa, somut olayda meydana gelen türden bir zararı doğurmaya niteliği icabı elverişli ise, zararla geç ifa arasında uygun illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Uygun illiyet bağını ispat yükü alacaklıya düşer.


d) Zarar borçlunun kusurlu davranışından doğmuş olmalıdır:


TBK. m. 118 ve 122/I'e göre, borçlunun geç ifadan doğan zarardan sorumlu olması için kusurlu olması gerekir. Borçlu her türlü kusurdan sorumludur. Borçlunun kusuru, kast şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, ihmal şeklinde de ortaya çıkabilir. İhmalin ağır ihmal veya hafif ihmal olması mümkündür. Kanun koyucu burada borçlu aleyhine aksi ispat edilebilir bir kusur karinesi getirmiştir. Bu nedenle, davada kusurun değil, kusursuzluğun ispatı gerekir. Kusursuzluğun ispatı ise borçluya düşer. Temerrüde borçlunun kusuru, borçlanılan edimi zamanında yerine getirmek için gerekli dikkat ve özeni, kasten veya ihmali olarak göstermemesini ifade eder. Buna göre borçlu, temerrüdün kendi kusur olmaksızın gerçekleştiğini, borçlanılan edimi vaktinde ifa etmek için gerekli tedbirleri aldığını, her türlü özeni gösterdiğini ispat etmek zorundadır. Borçlunun ifaya engel olabilecek durumları göz önünde tutması, ifa hazırlıklarını son ana bırakmaması gerekir İfanın, yardımcı kişilerin davranışından dolayı gecikmesi halinde de borçlu TBK. m. 116'ya göre zarardan sorumludur. Ayırt etme gücünden yoksun olan borçlu yerine ifayı kanuni temsilcisi yapar. Böyle bir halde borçlu kendi kusurundan değil, kanuni temsilcinin kusurundan sorumludur. Borçlu, TBK. m. 115'e göre alacaklı ile sorumsuzluk anlaşması yapabilir.



MANİSA AVUKAT

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
İspat Kavramı

Hukuki bakımdan ispat, uyuşmazlığın halli bakımından önem taşıyıp taraflar arasında çekişmeli bulunan vakıalara ilişkin olarak hâkimi kanunda öngörülen ispat araçlarını, yani delilleri kullanmak suret

 
 
 

Yorumlar


bottom of page