HAKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİNİN SINIRLARI
- gözde pasin
- 39 dakika önce
- 17 dakikada okunur
HHÂKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİNİN SINIRLARI
*
I. GENEL OLARAK HÂKİMİN DAVAYI AYDINLATMA
ÖDEVİ
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25’inci maddesinin birinci fıkrasında, hâkimin kanunda öngörülen istisnalar dışında, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek davranışlarda bulunamayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında yine kural olarak hâkimin kendiliğinden delil toplayamayacağı kabul edilmiştir. Taraflarca getirilme ilkesi olarak kabul edilen bu düzenleme ile özel hukuk uyuşmazlıklarında kural olarak, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların ve bu vakıaların delillerinin bizzat taraflarca getirilmesi ve yargılamada ileri sürülmesi düzenlenmiştir. Böylelikle dava malzemelerinin toplanmasında ve bunların ileri sürülmesinde hâkimin pasif olması kabul edilmiştir.
.
Bununla birlikte, dava malzemesinin taraflarca getirilmesi, hâkimin bu hususlar hakkında hiçbir yetkisi olmadığı ve tamamen etkisiz olduğu anlamına gelmemektedir3. Son dönemde hâkimin yargılamada daha fazla aktif olması karşılaştırmalı hukukta da ifade edilmektedir4. Bu özellikle hâkimin yargılama sonucunda, verdiği hükmün maddi gerçekle örtüşür olabilmesinin bir sonucudur. Tarafların getirdiği ve ileri sürdüğü dava malzemeleri bazı durumlarda maddi veya hukuki açıdan eksik, belirsiz yahut çelişkili olabilir. Bu durum, davanın yürütülmesini zorlaştırabildiği gibi hâkimin doğru bir hükme varma ihtimalini de tehlikeye sokabilir. Bu nedenle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31’inci maddesinde, bu durumlarda, hâkimin taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği ve tarafların delil göstermelerini isteyebileceği düzenlenmiştir. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak düzenlenen bu hüküm ile hâkimin bir davanın yürütülmesinde tamamen pasif olması engellenmiş; yargılamaya seyirci kalan değil de yargılamayı yöneten olarak etkin olması sağlanmıştır. Bu hükmün getirilme amacı, tarafların getirmiş oldukları dava malzemelerindeki eksiklik, belirsizlik veya çelişki nedeniyle yargılama sonucunda hâkimin doğru hükme ulaşmasındaki engelin giderilmesidir. Aydınlatma ödevinin yerine getirilmesi gereken durumlarda hâkim, yönelteceği uygun sorularla uyuşmazlığın temelini belirleyebilecek ve bu çerçevede yargılamaya yön verebilecektir. Böylelikle eksiklik, belirsizlik veya çelişki nedeniyle davanın reddinin önlenmesi ve maddi gerçeğe uygun doğru bir hükme varma ihtimali güçlenmektedir.
.
Yargıtay da vermiş olduğu yeni tarihli bir kararında8 “./.. Hâkimin davayıaydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenlemeyle doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar ‘açıklama yaptırabilir’ denilmişse de, bunun hâkimin davayı aydınlatması için bir ‘ödev’ olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia veya savunmanın doğru ve tam olarak
anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir. ./..” diyerek bu durumu açıkça belirtmiştir.
Davayı aydınlatma ödevinin kapsamında vakıalar, talep sonucu, hukuki sebepler ile deliller bulunmaktadır. Hâkim aydınlatma ödevini mutlaka yerine getirmelidir. Bu hâkim için bir yük olmayıp, yükümlülüktür. Ayrıca unutulmamalıdır ki, aydınlatma ödevinin yerine getirilmemesi hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil etmektedir10. Bu nedenle hâkim, eksik, belirsiz veya çelişkili hususların giderilmesini talep etmeden, yargılamayı sonuçlandıramaz. Aksi takdirde, hâkimin aydınlatma ödevini yerini getirmeden davayı kabul veya reddetmesi, hükmün bozulmasına yol açacaktır. Hâkimin aydınlatma ödevini gereği gibi yerine getirmesi, sadece yargılama için değil ayrıca verilen hükmün doğru şekilde icra edilebilmesi bakımından da
son derece önemlidir.
.
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu davalarda söz konusu olacaktır. Bunun dışında kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hâkim, tarafların ileri sürmediği vakıaları kendiliğinden araştırabildiği gibi bunların delillerine de kendiliğinden başvurabilmektedir. Bu nedenle, kendiliğinden araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda, hâkimin taraflara açıklama yaptırması, soru sorması yahut tarafların delil göstermelerini istemesi kural olarak hâkimin aydınlatma ödevinden kaynaklanmayıp, davada söz konusu ilkenin uygulanmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hâkim aydınlatma ödevini ancak belirli sınırlar çerçevesinde yerine getirebilir. Bu sınırların kesin olarak çizilmesi mümkün değildir. Aydınlatma Çalışma konumuz hâkimin aydınlatma ödevinin sınırları olduğu için, bu ödevin kapsamı hakkında ayrıntılı bilgi verilmeyecektir. Aydınlatma ödevinin kapsamı hakkında ayrıntılı bilgi için bknz.: Karaaslan, s. 103 vd.; Meriç, s. 390 vd..
.
“./.. Davacı, dava dilekçesinde, dava konusu malların tek tek belirtmeksizin aynen teslimini talep etmiştir. 6100 sayılı HUMK’nun 31 inci maddesine göre, hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü, talep sonucunu aydınlatma yükümlülüğünü de içerir. Davacının teslimini istediği mallar açıklattırılmadan yargılamaya devam edilerek malların aynen teslimine karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, hüküm fıkrasında mallar tek tek belirtilmeden teslim kararı verilmesi de infazda tereddüt yaratacağından hüküm usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. ./..” 9. HD, 10.10.2011, 366/12317 (Corpus
Mevzuat-İçtihat).
ödevinin sınırı görülmekte olan davanın durumu değerlendirilerek tespit edilebilir Ancak genel olarak dava malzemeleri üzerindeki taraf hâkimiyetini belirleyen taraflarca getirilmesi ilkesi ile hâkimin yargılamada tarafsız olması ve iki tarafa eşit mesafede yargılamayı yürütmesi hâkimin aydınlatma ödevinin sınırlarını belirlemektedir15. Hâkim ancak, tarafların getirdiği, ileri sürdüğü dava malzemelerindeki eksiklik, belirsizlik veya çelişkinin giderilmesini sağlayabilir. İşte bu durumlarda, bu eksikliği, belirsizliği ve çelişkiyi gidermeye çalışan hâkimin hareket serbestîsi, diğer bir ifadeyle aydınlatma ödevinin sınırları üzerinde durmanın faydalı olacağı kanısındayım. Çünkü aydınlatma ödevinin sınırları dar çizildiği takdirde gerçeğe uygun hüküm verme amacında olan hâkimin, amacına ulaşamama riski oluşurken, bu ödevin sınırları aşıldığı takdirde ise, hâkimin taraflardan birine yol gösterme, öğüt verme veya gerekmediği halde dava ile ilgili görüşünü açıklama riski ortaya çıkarak hâkimin tarafsızlığından şüphe duyulması söz konusu olabilir.
II. SINIRLARI
1. Genel Kapsamı
Hâkimin aydınlatma ödevinin sınırları, özellikle talep sonucuna,vakıalara ve delillere ilişkin olacaktır. Bunun dışında hukuki sebepler ve taraf değişikliği inceleme konumuzun dışındadır. Çünkü Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33’üncü maddesi gereğince hâkim Türk hukukunu kendiliğinden uygulayacağı için, 31’inci madde anlamında bir aydınlatma ödevinden ve bunun belirli bir sınırından bahsedilemez. Hukuku kendiliğinden uygulayacak olan hâkimin, tarafların davada dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri kendiliğinden bulmalı ve uygulamalıdır. Ancak taraflar da dilekçelerinde vakıalarını doğru hukuki sebeplere dayandırarak hâkime yardımcı olabilir. Özellikle yabancı bir ülkenin hukukunun uygulanmasında hâkim gerektiğinde, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanunu’nun 2’nci maddesine göre, taraflardan yardım alabilir; tarafların dayandığı yabancı hukuk kuralı hakkında açıklama yaptırabilir. Ancak unutulmamalıdır ki hâkim yabancı hukuku da kendiliğinden uygulayacağı için, yabancı hukuk kuralları hakkında araştırmayı da kendiliğinden yapacaktır
.
Aynı şekilde davada tarafın değiştirilmesine işaret edilmesi konusunda da hâkimin aydınlatma ödevi bulunduğu söylenemez. Örneğin hâkim dava dosyasından davanın aslında (A)’ya değil de (B)’ye karşı açılması gerektiğini görüp davacıya bunu işaret edemeyecektir. Bu husus aydınlatma ödevinin sınırını aşmaktadır. Bununla birlikte özellikle karşı tarafın rızasının olmadığı ve ancak hâkimin izni ile tarafta değişikliğin mümkün olabildiği durumlarda (m. 124/3-4), bu yönde bir taraf değişikliği talep edildiğinde hâkim aydınlatma ödevi gereğince, gerekli açıklamayı yaptırabilir, soru sorabilir veya taraf değişikliğinin gerekliliği yönünde yeni delil isteyebilir. Aynı şey kanuni taraf değişikliğinin söz konusu olduğu durumlarda da geçerlidir. Dikkat edilirse, tarafta değişiklik talep edilmiş ve şartların varlığı konusunda bir belirsizlik veya çelişki varsa, hâkim aydınlatma ödevinin genel sonucu olarak buna ilişkin açıklama talebinde bulunmakta veya soru sorup yeni delil istemektedir. Yani hâkim ancak tarafın belirtilmesindeki belirsizliği veya çelişkiyi gidermek amacıyla açıklama yaptırabilir veya soru sorabilir. Burada taraf değişikliği bakımından, aydınlatma ödevinin yerine getirilmesi ayrı bir özellik arz etmemektedir. Buna karşılık hâkimin aydınlatma ödevi gereğince davanın taraflarındaki belirsizliği yahut çelişkiyi gidermesi, davanın tarafının değişmesi sonucunu doğuramaz. Hâkim aydınlatma ödevini yerine getirirken, talep edilmemiş olmasına rağmen yahut iradi taraf değişikliklerinde talepten başka bir şekilde tarafta değişiklik yapılmasını sağlayamaz.
Bu husus da aydınlatma ödevi sınırları içinde değerlendirilemez.
2. Talep Sonucu Bakımından Durum
Hâkim tarafların dilekçelerinde belirttikleri talep sonucuna uygun karar vermek zorundadır. Tarafların taleplerinden fazlasına hükmedemeyeceği gibi talepten başka bir şeye de kural olarak karar veremez (m. 26). Yukarıda da ifade edildiği üzere, tarafların dilekçelerinde yer alan talep sonucu açık, belirli ve çelişkiden uzak olduğu ölçüde hâkimin doğru karar verme ihtimali artmaktadır. Bu nedenle talep sonucu açık değilse, belirsiz veya çelişkili ise, hâkim davacıya talebini açıklattırmalıdır20. Böylelikle sadece talep sonucunda ne istediği açık olmadığı için davacının muhtemel haklı talebinin reddedilmesi önlenmiş olacaktır. Örneğin davacının talep sonucunda, tespit hükmü mü, eda hükmü mü istediği tereddüt edilmeyecek derece açık olmalıdır. Böylelikle hâkim bir yandan hukuki yararın varlığını inceleyebilecek, diğer yandan talebe uygun hüküm verebilecektir. Böyle bir açıklık yoksa yahut bir çelişki bulunuyorsa, hâkim davayı aydınlatma ödevi gereğince, davacıya tam olarak neyin talep edildiğini sormalıdır.Aynı şekilde, şartları ve sonuçları farklı olan, kısmi dava ile belirsiz alacak davasından hangisinin açıldığı, davacının talep sonucunda belirli değilse, hâkimin bu belirsizliği davayı aydınlatma ödevi gereğince gidermesi gerekmektedir. Ancak şartları oluşmadan açılan bir belirsiz alacak davasında hâkim davacıya aydınlatma ödevi çerçevesinde talep sonucunu değiştirmesine izin veremez; davayı usulden reddetmesi gerekir. Çünkü bu durumlarda hukuki yarar eksikliği bulunmaktadır. Talep sonucunun sadece davacı bakımından değil, davalı bakımından da doğru karar vermeyi sağlayacak derecede tereddüde mahal vermeyecek şekilde açık olmalıdır. Örneğin davalı, davanın reddini takas nedeniyle borcun sona erdiği gerekçesiyle mi yoksa borcun doğmadığı gerekçesiyle mi istediğini açıkça belirtmelidir. Çünkü her ikisinin sonuçları farklıdır.
Hâkimin açıklama ödevinin bulunması, kısmi dava açılmışsa davacıya talebini artırma yönünde öneride bulunma veya faiz talebinde bulunmayan davacıya, faiz talebinde bulunabileceğini tavsiye etmek imkânı vermemektedir. Aynı şekilde hâkime, davalıya savunmasını güçlendirmek ve davadaki hukuki durumunu iyileştirecek önerilerde veya yönlendirmelerde bulunma, bu tür bir hususa dikkat çekme yetkisi de vermemiştir26. Bu nedenle hâkim örneğin yargılamada zamanaşımı def’inde bulunmayan davalıyı bu yönde bir beyanda bulunması gerektiği şekilde bir açıklamada bulunamaz. Davayı aydınlatma yükümlülüğü altında da hâkim, davadaki taraf egemenliğine ve taraflar karşısında tarafsız olma ilkelerine bağlı olarak yargılamayı yürütmek zorundadır. Tüm bu durumlarda, taraflardan sadece birinin menfaati göz önünde tutulmaktadır. Bununla birlikte, davacıya davasını değiştirme konusunda açıklama ödevi çerçevesinde yönlendirmede bulunup bulunamayacağı üzerinde durulalacağın tahsili amacı ile açılan alacak (tahsil) davası nitelikleri ve sonuçları itibariyle farklı dava türleridir. ./.. mahkemece HUMK.nun 179/3 ve 75/2 nci maddeleri uyarınca, ilk önce davacı tarafa davanın istek sonucunu teşkil eden, icraya vaki itirazın iptali veya alacağın tahsili davalarından birine hasrettirilerek, tercihine göre, dava sonucuna bağlanmalıdır. ./..” 11. HD, 25.3.2004, 8468/3076 (Yılmaz, s. 348).
Türk hukukunda, davalının yargılama sırasında dava konusu şeyi üçüncü kişiye devretmesi durumunda, hâkim aydınlatma ödevi çerçevesinde, talep sonucunun değiştirilmesi veya taraf değişikliğine işaret etmektedir28. Bu husus 31’inci maddede düzenlenen aydınlatma ödevinin bir sonucu olmayıp, doğrudan 125’inci maddenin bir sonucudur. Yine Yargıtay kamu düzenine ilişkin bazı kararlarında, davacının ek bir dava açması gerektiğine işaret edilmesi gerektiğine hükmetmektedir. Örneğin, evliliğin butlanına ilişkin bir davada Yargıtay, nüfus kayıtlarındaki aykırılığın düzeltilmesi için davalılara aydınlatma ödevi çerçevesinde dava açması gerektiğinin hatırlatılması gerektiğini ve bu konuda süre verilmesi, süresinde dava açılmışsa bu davanın bekletici sorun yapılarak sonuca göre karar verilmesinin gerektiğini ifade etmiştir29. Bu husus ise, kendiliğinden araştırma ilkesinin bir sonucu olup, yine aydınlatma ödevi kapsamında değerlendirilemez. Çünkü, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı yargılamada, hâkim kendiliğinden harekete geçmekte30; o yargılama için önemli gördüğü maddi vakıaları kendiliğinden araştırmakta ve hangi delile başvurulmasının gerektiğini kendisi belirlemektedir.
.
Alman hukukunda hâkimin, sadece taraflardan birinin yararına olacak şekilde tavsiyede bulunmasının aydınlatma ödevinin sınırının aşmasına sebebiyet vermesine rağmen, karşı tarafın da yargılamadaki menfaatinin dikkate alınması durumunda yapılan bir tavsiyenin bu sınırı aşmadığı kabul edilmektedir32. Başka bir deyişle, davalının menfaati de gözetildiğinde, yeni bir davanın açılmasına engel olması durumunda, bir dava değişikliğinin gerekli olduğunun işaret edilmesinin bu sınırı aşmadığı ifade edilmektedir33. Örneğin bir satım sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkta, davacının satılan malların iadesini talep hakkı olmamasına rağmen, bunu talep etmişse, hâkimin burada açıklama ödevi çerçevesinde, davacıya talebini satılan malların bedeli olarak değiştirmesine işaret etmesi ve buna izin verilmesi bu yöndedir. Alman Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun gerek hâkimin aydınlatma ödevine ilişkin 139’uncu maddesi gerekse dava değişikliğine ilişkin 263’üncü maddesi bu yönde bir yorum yapmayı söz konusu hukuk düzeni bakımından uygun kılmaktadır. Çünkü söz konusu kanunun 139’uncu maddesi gereğince, tarafların uygun talepleri ileri sürmelerini sağlamak, hâkimin aydınlatma ödevi kapsamında sayılmaktadır. Yine aynı kanunun 263’üncü maddesi gereğince, dava değişikliği talebinin hâkim tarafından uygun görülmesi halinde karşı
tarafın rızası olmadan da dava değişikliğine imkân tanınmaktadır. Türk hukuku bakımından bu yönde bir yorum yapma imkânı bulunmamaktadır. Çünkü Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31’inci maddesi, hâkime tarafların uygun talepler ileri sürmesini sağlama ödevi yüklememiştir. Her ne kadar söz konusu maddenin gerekçesinde hâkimin gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabileceği ifade edilse de bu tek başına hâkimin talep sonucunun değiştirilmesine işaret edebileceği sonucunu doğurmamaktadır.
.
Hâkim ancak, talep sonucunda bulunan belirsizliği, eksikliği veya çelişkiyi giderebilecektir; bunun dışında uygun bir talep sonucunun ileri sürülmesini veya dava temelinin değişmesine yol açacak bir aydınlatma yapamayacaktır. Yine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 75’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Hâkim… iki tarafın iddiaları hududu dahilinde olmak üzere…” ifadesine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31’inci maddesinde yer verilmemiş olsa da yukarıda da ifade edildiği üzere aydınlatma ödevinin kapsamının tarafların ileri sürdüğü dava malzemeleri olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda yeni bir davanın açılmasının önüne geçileceği düşüncesi esas alınarak usûl ekonomisi de gerekçe gösterilemez. Usûl ekonomisi ilkesi, mevcut usûl kurallarını aşmanın haklı gerekçesi olamaz. Hâkimin dava değişikliğine işaret edebilmesi ancak açık bir düzenleme ile mümkün olabilecektir.
.
3. Vakıaların Genişletilmesi veya Değiştirilmesindeki Durum
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25’inci maddesinin birinci fıkrasında kural olarak, hâkimin, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı düzenlenmiştir. Hâkim kararını sadece taraflarca getirilen dava malzemesine göre vereceğini ve taraflarca getirilmeyen dava malzemesinin var olup olmadığını araştıramayacaktır.
.
Bu hüküm bize, hâkimin aydınlatma ödevinin sadece taraflarca getirilmiş, ileri sürülmüş vakıalar bakımından söz konusu olduğunu39; hâkimin kendiliğinden dava ile ilgili fakat taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları dikkate almasının söz konusu olmadığını; bunları kendiliğinden dikkate alamayacağını ve bunları hatırlatacak davranışlarda dahi bulunamayacağını ifade etmektedir. Aydınlatma ödevinin amacı, taraflarca ileri sürülen vakıaların doğru ve tam anlaşılmasını veya bu mevcut vakıalardaki eksikliklerin ve çelişkilerin giderilmesini sağlamaktır. Yoksa aydınlatma ödevi, taraflarca yerine getirilmesi gereken dava malzemesinin yargılamaya dâhil edilmesi sorumluluğunu hâkime yüklememekte yahut eksik, belirsiz veya çelişkili hususların bizzat hâkim tarafından giderilmesi anlamına gelmemektedir.
.
Aynı şekilde hâkimin hüküm verebilmesi için önemli olan maddi vakıalar taraflarca iddia edilip yargılamaya dâhil edilmelidir; yoksa hâkim açıklama ödevi çerçevesinde bunlara işaret edip tarafların bunları yargılamaya dâhil etmesini sağlayamaz43. Başka bir ifadeyle, davayı aydınlatma ödevinin sınırı, tarafların iddia ve savunma olarak ileri sürdükleri, mahkemeye getirdikleri vakıalardır. Tarafların getirdiği bu vakıaların eksik veya çelişkili olması durumda bunların nasıl anlaşılması gerektiği konusunda hâkime açıklatma yükümlülüğü getirilmiştir. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkime aydınlatma ödevi gereğince tarafların ileri sürmediği vakıaların araştırılmasına, tepsitine ve bunların hâkim tarafından yargılamaya sokulmasına engel olmaktadır. Aydınlatma ödevi hâkime bu yönde bir yetki vermediği gibi hâkimi yükümlü de kılmamıştır. Hâkim bu yönde bir teşvik veya hatırlatmada dahi bulunamaz. Bu nedenle davacının daha önce talebinin dayanağı olarak ileri sürmediği bir vakıa, aydınlatma ödevinin kapsamında kendisine açıklatırılamayacağı gibi davalı bakımından da daha önceden ileri sürmediği bir def’inin bu yolla ileri sürülmesine imkân vermemektedir49. Örneğin, zamanaşımı def’inde bulunan davalıya karşı davacı zamanaşımının kesildiğini ileri sürmüş; ancak kesilme nedeni konusunda açıklık yoksa veya tereddüt varsa,aydınlatma ödevi çerçevesinde bu husus davacıya sorulabilecektir. Hâkimin,tarafa hiçbir dayanak noktası olmaksızın, dava temelini iyileştirecek, somut maddi vakıalara işaret etmesi aydınlatma ödevinin sınırını aşmaktadır. Bu nedenle, az önceki örnekte olduğu gibi, davalı zamanaşımı def’inde bulunmuş, fakat davacı bu hususa ilişkin zamanaşımının kesilmesi hakkında bir cevap vermemişse, hâkim bu hususu kendiliğinden araştıramayacağı gibi aydınlatma ödevi kapsamında bunu kabul edip, davacıdan bu yönde bir açıklama isteyemez.
Bununla birlikte hâkim, dava dosyasına usulüne uygun şekilde girmişbelgelerden öğrendiği itiraz sebeplerini, ilgili taraf iddia etmemiş olsa dahikendiliğinden göz önünde bulundurur52. Böyle bir vakıa hakkında da hâkimgerektiğinde aydınlatma ödevi çerçevesinde açıklama isteyebileceği gibi ilgili tarafa soru da yöneltebilecektir53. Bu husus da aydınlatma ödevinin sınırları içerisindedir.
Daha önce de ifade edildiği üzere özel hukuk uyuşmazlıklarında kural olarak dava malzemesinin getirilmesi, tamamen tarafların tasarrufuna bırakılmıştır. Hâkimin bu yönde, davanın tarafları yerine dava malzemesini sağlama yükümlülüğü yoktur. Bu nedenle aydınlatma ödevi bizzat hâkim tarafından mevcut vakıaların genişletilmesi veya değiştirilmesine yahut hâkimin taraflara bu yönde bir yönlendirme yapma imkân tanımamaktadır.
Bununla birlikte hâkimin, tarafların ileri sürdüğü vakıaya zımnen dâhil olan vakıaların getirilmesini isteyebileceği konusunda tereddüt etmemek gerekir Özellikle tarafların iddia ettikleri hususlara ilişkin vakıaların, iddialarını ortaya koymakta yetersiz olması durumunda hâkimin bu çerçevede açıklama yaptırmasına imkân tanınmalıdır56. Aynı şekilde herkes tarafından bilinen vakıalar hakkında da hâkim taraflardan açıklama isteyebilir
.
Bilindiği üzere 187’nci maddenin ikinci fıkrası gereğince bu tür vakıaların ispatına gerek yoktur. Bu gibi durumlarda hâkimin aydınlatma ödevinin sınırlarının aşıldığından söz edilemez.
Unutulmamalıdır ki aydınlatma ödevi, açıkça eksik, belirsiz veya çelişkili vakıalar hakkında söz konusu olmalıdır58. Yukarıda da ifade edildiği üzere, aydınlatma ödevinin amacı davacının talebinin dayanağı olan veya davalının savunmasına ilişkin maddi vakıalara dikkat çekmek değildir. Bir yargılamaya taraflar titiz şekilde hazırlanmalı ve gerek dava malzemelerinin ileri sürülmesinde gerekse yargılamanın yürütülmesinde gerekli özeni göstermelidirler. Bu şekilde gerekli titizlik ve özen gösterilmemişse, hâkim, aydınlatma ödevi gereğince, bunun düzeltilmesine imkân tanıyamaz
.
4. Yeni Delil Getirilmesindeki Durum
Delillerin gösterilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda aşamalı olarak düzenlenmiştir. Kanununun 121’inci ve 129’uncu maddenin ikinci fıkrasına göre taraflar kural olarak dilekçelerinde ellerindeki delilleri sunmak ve başka yerden getirtilecek delillerin bilgisi vermek zorundadır. Yine 140’ıncı maddeye göre de, dilekçelerinde gösterdikleri ancak sunmadıkları delillerin ve bu konudaki bilgilerin en geç ön incelemede sunulması veya verilecek iki haftalık kesin sürede tamamlanması gerekir. Tahkikat aşamasında ise delillerin sunulması ancak 145’inci maddedeki şartların varlığı halinde söz konusudur60. Söz konusu maddeye göre, bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri
sürülmemesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, hâkim o delilin gösterilmesine izin verebilir. Bu son durumda, şartların varlığı halinde taraflar dilekçelerinde yer vermedikleri delilleri yargılamaya dâhil edebilmektedirler.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini dava dilekçelerinde açıkça göstermeleri gerektiği düzenlenmiştir (m. 119/1- f; m. 129/1-e). Ayrıca 194’üncü maddenin ikinci fıkrasında da, tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri
gerektiği vurgulanmıştır. Bu somutlaştırma yükünün bir sonucudur. Böylelikle tarafların genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp, hangi delillerin kullanılacağı ve hangi vakıanın bu delillerden hangisi ile ispatlanacağının dava dilekçesinde gösterilmesi zorunlu kılınmıştır. Tarafların dilekçelerinde bu tür bir açıklık yok ise, hâkim dava dilekçesindeki bu eksikliğin giderilmesi için süre veremez. Çünkü bu husus dava dilekçesinin zorunlu unsurlarından değildir. Böyle bir durumda hâkim ancak aydınlatma ödevi çerçevesinde, taraflara açıklatma yaptırabilir. Taraflar yapacakları açıklama ile beraber kural olarak yeni delil sunamazlar. Sadece dava dilekçelerinde yer verdikleri delillere ilişkin açıklama yapabilirler. Delillerde bulunan eksikliğin, belirsizliğin veya çelişkinin giderilmesi için hâkim açıklatma yaptırabilir.Davayı aydınlatma yükümlüğünün sınırları deliller bakımından da geçerlidir. Bu nedenle, hâkim davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde yargılamaya daha önce getirilmemiş delillerin gösterilmesini isteyemez. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi, delillerin gösterilmesi kanunda açıkça düzenlenmiş ve özellikle tahkikat aşamasında yeni delillerin tahkikata getirilmesinde hâkimin titiz davranması gerekmektedir. Hâkimin aydınlatma ödevi, ispat amacına yönelik değildir62. Hâkimin gösterilmesini işaret edebileceği deliller, dava dosyasından anlaşılabilen ve tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların ispatı bakımından gerekli delillerdir. Bu nedenle hâkim keyfi olarak istediği her delilin gösterilmesini taraflardan isteyemez. Bununla beraber, 31’nci maddeye göre hâkim, aydınlatma ödevi gereğince tarafların delil göstermelerini isteyebileceği düzenlenmiştir. Burada da dikkat edilmesi gereken husus hâkimin, mevcut vakıalardaki eksiklik, belirsizlik veya çelişkinin giderilmesi için tarafların delil göstermesini isteyebileceğidir. Özellikle, örneğin bir hukuki ilişkinin tanığı olduğu söylenen anılan ödemenin kaynağı hakkında izahat getirmemiş olması nazara alındığında buödemenin nedeni hakkında tereddüt hasıl olmaktadır. Mahkemece 6100 sayılı HukukMuhakemeleri Kanununun 31. maddesindeki hakimin davayı aydınlatma ödevine dair düzenlemeye dayanılarak davacı asilin beyanına başvurulmalı… ./..” 7. HD, 27.5.2013,
ve fakat tanık delilleri arasında taraflarca gösterilmeyen kişileri, hâkim ancak aydınlatma ödevi çerçevesinde dinleyebilecektir. Hatta bu şekilde bir durum olmamasına rağmen, dava dosyasında bir şekilde yer alan kişilerin dinlenebilmesi de aydınlatma ödevinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde tarafların veya üçüncü kişilerin elinde bulunan belgelerin ibrazının istenebileceği konusunda tereddüt etmemek gerekir. Bu durumda, aydınlatma ödevinin sınırının aşıldığı kabul edilemez. Ayrıca, mevcut vakıaya zımnen dâhil olan vakıaların açıklığa kavuşması için hâkimin delil gösterilmesini isteyebileceği hususunda da tereddüt etmemek lazım. Bu durumda da, aydınlatma ödevinin sınırının aşıldığı düşünülemez,
.
Aydınlatma ödevi çerçevesinde hâkim sadece delil gösterilmesi değil, ayrıca gösterilecek delilin türünü de işaret edebilecektir. Örneğin yargılama sırasında, dava dosyasından tanık dinlenilmesi gerektiği anlaşılan durumlarda hâkimin tanıkların dinlenmesine işaret etmesi veya ispat yükü altında bulunan tarafın iddiasını diğer delillerle ispatlayamaması durumunda hâkimin tarafa, yemin deliline başvurabileceğini hatırlatması bu kapsamda değerlendirilmelidir. Hâkimin yemin delilini hatırlatabilmesi için, tarafın dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanması gerekir. Buna karşılık genel olarakYargıtay kararlarında ve doktrinde, dava dilekçesinde açıkça yemin delili yazılmamış olsa dahi, “her türlü delil”, “tüm yasal deliller”, sair yasal deliller”, “ve sair deliller”, “diğer deliller” ve “benzer deliller” gibi ifadelere yer verilmiş olmasının yeterli olduğu kabul edilmektedir.
.
5. Hâkimin Tarafsızlığının Korunması
Dava malzemesinin getirilmesinde hâkimin pasif olması, bu hususun tamamen tarafların egemenliğine bırakılmasının hâkimin yargılamayı yürütürken de pasif olacağı, hiçbir fonksiyon üstlenmeden hareketsiz kalacağı anlamına gelmemelidir. Hâkimin, yargılamanın muhtemel gidişatı ve sonuçları hakkında davanın esası hakkında görüşünü bildirmeden tarafların dikkatini çekmesi ihsası rey nedeniyle hâkimin reddi sonucunu doğurmaz
.
Ancak unutulmamalıdır ki aydınlatma ödevi, hâkimi, tarafların hukuki danışmanı gibiymiş yargılamayı yürütme yetkisi vermemekte veya böyle bir yükümlülük altına sokmamaktadır. Hâkim aydınlatma ödevini, taraflardan birinin yargılamadaki durumunu diğerine üstünlük sağlamaya neden olacak şekilde tek taraflı da kullanamaz. Hâkimin yargılamadaki yükümlülüğü, HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra verdiği bazı kararlarında da, tarafların yemin deliline açıkça dayanmadığı durumlarda dahi hâkimin bu delili hatırlatması gerektiği ifade edilmiştir. Örneğin “./.. Davacı aylık kira miktarının 600,00 TL olduğunu yazılı belge ile kanıtlayamamış ise de sair deliller demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya aylık kira bedelinin 600,00 TL olduğu konusunda davalıya yemin teklifinde bulunma hakkı hatırlatılarak aylık kira miktarı belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ./..” 6.
HD, 24.6.2013, 9066/10957 (Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası). Benzer şekilde:“./.. Ancak davacı vekili dava dilekçesinde ve delil dilekçesinde "her türlü yasal delil"ibaresini de kullanmış olduğundan, davacı vekiline akdi ilişkinin varlığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı bulunduğunun hatırlatılması, bu şekilde akdi ilişkinin varlığı kanıtlandığı takdirde davanın esası hakkında hüküm oluşturulması, akdi ilişkinin varlığının yemin sonucu kanıtlanamaması durumunda ise davanın akdi ilişkinin yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm oluşturulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. ./..” 15. HD, 16.5.2012, 2296/3456 (Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası). Yargıtay daireleri arasındaki uygulama farklılığının giderilmesi ve gerek dilekçelerin unsurlarına ilişkin hükümler gerekse somutlaştırma yüküneilişkin düzenleme dikkate alındığında tarafların dilekçelerinde açıkça yemin deliline dayanmadığı durumlarda artık hâkimin bu delili hatırlatamayacağının kabul edilmesi gerekir.
gerçeğe uygun karar vermektir; taraflardan birinin yardımcısı olarak hareket
etmek değildir75. Aksi takdirde, bu hâkimin tarafsızlığından şüphe duyul-
masına neden olacaktır ve hâkimin reddi sebebini doğuracaktır76
.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25’inci maddesinin birinci fıkrasında, hâkimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları hatırlatacak davranışlarda bulunamayacağını düzenlemiştir. Hâkimin yargılamada tarafsızlığını koruyabilmesi için, pasif konumda olmasının zorunluluk olduğu kabul edilmektedir. Hâkimin yabancısı olduğu uyuşmazlığa ilişkin olarak taraflar arasında eşit uzaklıkta olması gerektiği ve hâkimin tarafların iddia ettiklerine ve getirdiklerine karışamayacağı ifade edilmektedir. Aksi bir tutumun yargılamaya olan güveni zedeleyeceği kabul edilmektedir. Bu nedenle aydınlatma ödevinin bir diğer sınırını da yargılamada hâkimin taraflara karşı tarafsızlığı oluşturmaktadır. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki, hâkimin aydınlatma ödevini yerine getirmesi başlı başına hâkimin taraflara
karşı tarafsızlığına aykırı değildir81. Kanaatimizce de hâkimin aydınlatma ödevinin sınırını, tarafların iddia ettikleri82, yargılamaya getirdikleri vakıalar ve bunların delilleridir. Hâkim gerek mevcut vakıalar çerçevesinde gerekse yeni vakıaları yargılamaya sokarak, taraflardan birine öğüt vermek veya yol göstermek şeklinde aydınlatma ödevini yerine getirdiği kabul edilemez.
Örneğin hâkimin davalıya, dar anlamda def’i haklarını, takas83, dönme, fesih hakkı gibi yenilik doğuran hakların hatırlatılması, aydınlatma ödevinin sınırını aşmaktadır. Aksi bir tutumun hâkimin tarafsızlığına aykırılık teşkil edeceği kabul edilmelidir
.
Bununla beraber, davanın maddi yürütücüsü olan hâkimin, maddi gerçeğe ulaşabilmek için taraflarla işbirliği içerisinde olabilmesi gerekir
.
Ancak burada da hâkimin işbirliği, tarafların mümkün olduğunca eksiksiz ve doğru vakıaları yargılamaya getirmeleri ile sınırlı kalmalıdır Yoksa yukarıda da belirtildiği gibi, taraflarca getirilme ilkesi karşısında, hâkimin tarafla işbirliği içinde, vakıa araştırması yapması ve yeni vakıaları yargılamaya dâhil etmesi söz konusu olamayacaktır. Yargıtay yeni tarihli bir kararında
,
“ ./.. Maddede (m. 31/1), hâkimin maddi anlamda davayı sevk yetkisi düzenlenmektedir. Bu yetkisiyle hâkim, olayın ve hukuki uyuşmazlığın olgusal ve hukuki boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflarla birlikte ele alabilecek,tarafların zamanında uyuşmazlığın çözümü için önemli vakıaların tamamıhakkında açıklama yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir. ./..” belirterek, tarafla hâkimin işbirliğine vurgu yapmış ve özellikle mevcut vakıalardaki eksiklerin aydınlatma ödevinin konusunu oluşturduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle örneğin, hâkimin belirsiz alacak davasında olduğu gibi, davacıya talep sonucunu rakamsal olarak belirlemesi için süre vermesi söz konusu ödevin sınırlarını aşmamaktadır. Çünkü burada hâkim, davacıya talebini artırması için öğüt vermemekte veya yol göstermemektedir; sadece bu davanın gereği olarak talep sonucunu belirlemesi için imkân tanımaktadır.
III. SINIRIN AŞILMASININ SONUÇLARI
1. Hâkimin Reddi
Hâkimin aydınlatma ödevinin sınırı aşmasının en önemli sonucu, hâkimin reddine sebebiyet vermesidir. Hâkim, her iki tarafın menfaatlerini eşit şekilde gözeterek ve tarafların getirdiği, ileri sürdüğü iddialar ve bunların delilleri kapsamında yargılama görevini yerine getirecektir91. Bu kapsamda, hâkim aydınlatma ödevini yerine getirirken, yukarıda belirlemeye çalıştığımız sınırlar çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Bu sınırların belirlenmesindeki amaç, hâkimin, davanın her iki tarafına da eşit mesafede, yani tarafsız kalmasının güvence altına alınmasıdır. Hâkimin söz konusu sınırları aşması bazı durumlarda taraflardan birine yol gösterme veya öğüt verme sonucunu doğurabilir. Örneğin, davalıya zamanaşımı def’inde bulunması yönünde yol göstermesi gibi. Bu ise, hâkimin yargılamada tarafsızlığını ihlâl edecektir. Bu durumda karşı taraf, 36’ncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde kabul edilen hâkimin taraflardan birine öğüt vermesi veya yol göstermesi reddi sebebine dayanarak hâkimin reddini talep edebilecektir. Unutulmamalıdır ki, hâkim bizzat kendisini de reddedebilir (m. 36/1).
2. Hükmün Bozulması
Hâkimin aydınlatma ödevinin sınırını aşması bazı durumlarda, hükmün bozulmasına sebebiyet verebilir92. Bu özellikle taraflarca getirilmeyen veya ileri sürülmeyen bir vakıanın yahut delilin incelenmesi, yargılamaya dâhil edilmesi durumunda söz konusu olacaktır. Örneğin hâkimin her iki tarafın da göstermediği ve dava dosyasında da adı geçmeyen bir kişiyi tanık olarak kendiliğinden dinlemesi ve buna dayanarak hüküm vermesi bir bozma sebebi olarak karşımıza çıkacaktır. Aynı şekilde, aydınlatma ödevinin sınırı aşılmış ve davada taraf değişikliğine sebebiyet verilmişse, bu da bir bozma sebebi olarak karşımıza çıkacaktır.
Son olarak, hâkimin aydınlatma ödevinin sınırını aşarak taraflardan birine öğüt vermesi veya yol göstermesi durumunda karşı tarafın hâkimin reddini talep etmesine rağmen bu talebi hiç dikkate alınmaması da hükmün bozulmasını gerektirecektir. Çünkü davanın görülmesi esnasında, ileri sürülen bir usule aykırılık iddiası dikkate alınmamışsa, bu bir mutlak bozma sebebidir (HUMK m. 428/4). Ayrıca Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucu vermiş olduğu bu tür kararlara karşı şartları varsa karar düzeltme yoluna da başvurulabileceği konusunda tereddüt etmemek gerekir. Bununla birlikte,hâkim aydınlatma ödevinin sınırını aşmış ve reddi gerekirken süresinde hâkimin reddi istenmemişse, bu husus artık bozma nedeni yapılamaz94
.
3. Hâkimin Hukuki Sorumluluğu
Hâkimlerin hangi durumda hukuki sorumluluklarının bulunduğu 46’ncı maddede sınırlı olarak sayılmıştır. Söz konusu maddeye göre, hâkimlerin görevleri sırasında vermiş oldukları zararlardan ötürü, zarar gören devlet aleyhine tazminat davası açabilecektir. Hâkimin aydınlatma ödevinin sınırını aşması neticesinde, devlet aleyhine tazminat davasının açılabilmesi de yine bu maddede düzenlenen sorumluluk hallerinden birine girmesine bağlıdır.
.
Burada özellikle, aydınlatma ödevini yerine getirirken hâkimin tarafsız. Önemle belirtmek gerekir ki, HMK m. 375/1-b’ye göre, hâkim hakkında ret talebinin ilgili merciice kesin olarak kabul edilmesinden sonra, hâkimin karar vermiş olması ya da karara katılmış bulunması yargılamanın iadesi sebebi olarak sayılmıştır. Ancak bilindiği üzere, HMK geçici 3. madde gereğince, yargılamanın yenilenmesine ilişkin 1086 sayılı Kanunun 26.9.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümleri uygulanacağı için, bölge adliye mahkemelerinin kurulması ve HMK'daki kanun yolu sistematiğinin uygulanmaya başlamasına kadar, söz konusu hüküm uygulama alanı bulamayacaktır. HUMK’ta da konuyla ilgili olarak sadece davaya bakması yasak olan hâkimin vermiş olduğu hükümler için yargılamanın iadesi sebebi olarak kabul edildiği için, şu anda ret talebi merciice kesin olarak kabul edilen hâkimin vermiş olduğu karara karşı yargılamanın iadesi yoluna gidilemeyecektir.
olması gerekirken, taraf tutması sebebiyle hukuka aykırı hüküm veya karar vermesi durumu söz konusu olabilir (m. 46/1-b). Bu durumda, devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Devlet, tazminat ödemek zorunda kalırsa, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu edecektir
IV. SONUÇ
Hâkim uyuşmazlığın çözümü hakkında karar vermek zorundadır ve bu görevini maddi gerçeğe uygun şekilde yerine getirmelidir. Hâkimin verdiği karar maddi gerçekle ne kadar örtüşürse, taraflar arasında bozulan adalet dengesi de o derece tekrar sağlanmış olacaktır. Hâkimin maddi gerçeğe uygun karar vermesi ise, ancak yargılamada aktif olarak yer almasına, maddi gerçeğin ortaya çıkması için taraflarla iş birliğini artırmasına bağlıdır. Bunu sağlayan en önemli enstrümanlardan biri de hâkimin aydınlatma ödevidir. Hâkim, taraflarca getirilme ilkesine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümü için soru sorması, taraflardan açıklama istemesi veya yeni delil talep etmesi hususunda çekingen davranmamalıdır. Unutulmamalıdır ki aydınlatma ödevi, hâkim için bir yük olmayıp, yükümlülüktür. Bu yükümlülüğü hâkimin, tereddüt etmeden ve tarafsızlığını zedelemeyecek şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.
Yorumlar