HUKUKA UYGUN MÜDAHALEDEN DOĞAN SORUMLULUK (FEDAKARLIĞIN DENKLEŞTİRİLMESİ İLKESİ)
- gözde pasin
- 22 Tem
- 4 dakikada okunur
Hukuka uygun müdahaleden doğan sorumluluğun mana ve niteliğini anlayabilmek için, her şeyden önce "müdahale=Eingriff' kavramını tanımlamak gerekir.
Başkasının bir hukuki varlığının bir insan davranışıyla ihlal edilmesine "müdahale" denir
• Bu tariften de anlaşıldığı üzere, müdahaleden bahsedebilmek için şu beş unsurun gerçekleşmesi gerekir:
1- Müdahale ile her şeyden önce üçüncü kişinin hukukça korunan bir varlığı (mal veya şahıs varlığı) ihlal edilmelidir.
2- Müdahale bir insan davranışıyla yapılmalıdır. Tabii olaylar buraya girmez.
3- Müdahale sonucu gerçekleşen zarar, aktif bir davranışa, bir yapma fiiline dayanmalıdır. Pasif davranışlar, yapmama fiilleri, kaçınmalar, müdahale niteliğindeki fiil içinde yer almazlar.
4- İnsan davranışıyla hukuki varlığın ihlali arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
5- Müdahale, zarar verme ile karıştırılmamalıdır. Zarar verme, bir kimsenin mal veya şahıs varlığında iradesi dışında meydana getirilen bir azalma, bir eksilmedir. Her müdahale, dolayısıyla her ihlal fiili, üçüncü kişiye zarar vermez. Örneğin A, B'nin arazisine girip çayır ve otların üzerinden yürür ve onları ezerse, B'ye bir zarar vermiş olur. Oysa A, B'nin arazisindeki yoldan yürüdüğü zaman, ona hiçbir zarar vermiş olmaz. Zarar olmayan yerde müdahale gerçekleşmiş olsa bile sorumluluk doğmaz.
Müdahale, hukuka uygun (caiz) olabileceği gibi, hukuka aykırı da olabilir. Hukuk düzeni bir hakkın ihlaline izin veriyorsa, hukuka uygun müdahaleden; izin vermiyorsa, hukuka aykırı müdahaleden bahsedilir. Hukuka uygun müdahalede hukuk düzeni, başkasının hakkının ihlaline izin vermekte, bu müdahaleyi caiz görmektedir. Hukuk düzeni bu izni verirken, birbiriyle çatışan iki hukuki değeri tartmakta, bunlardan birini üstün tutmaktadır. Hakkı üstün tutulan kimseye, daha aşağı değerdeki hak sahibinin hukuk alanına müdahale imkanı tanınmak suretiyle onu korumamakta, bazı hallerde ona sadece tazminat talebi vermekte, bazı hallerde ise bunu da vermemektedir. Meşru savunma, hakkın kuvvet kullanmak suretiyle korunması ve zorunluluk halinde başkasının malına zarar verme hallerinde, bazı komşuluk ilişkilerinde durum böyledir.
Türk hukukunda fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin hukuki temeli TMK. m. 730/11 hükmüdür47• TMK. m. 730/II'ye göre "Hâkim, yerel adete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesine karar verebilir." Bu hüküm ile fedakarlığın denkleştirilmesi Gerekçede de, bu hüküm ile taşınmaz malikinin taşkınlıklardan doğan sorumluluğunda çatışan menfaatlerin denkleştirilmesine imkan sağlandığı, bu konudaki boşluğun fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ile doldurulduğu belirtilmiştir. Bahsedilen hükümden önce doktrinde eBK. m. 52/II (TBK. m. 63/II) ve eMK. m. 677 (TMK. m. 737) hükümlerinin kıyasen uygulanmak suretiyle bu tür taşkınlıklardan dolayı taşınmaz malikinin sorumluluğu kabul edilmekte idi
TMK. m. 730/II hükmüne göre fedakarlığın denkleştirilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir: Her şeyden önce hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlık olmalıdır. İkinci olarak bu taşkınlığın bir ruhsata dayanması- yerel adetlere uygunluk gibi sebeplerle hukuka uygun olması gerekir. Diğer taraftan, taşkınlık malik tarafından alınacak tedbirlerle önlenememelidir (kaçınılmazlık). Örneğin ağaçların dallarındaki yaprakların komşu taşınmaza düşmesi önlemek için çok yüksek bir duvarın yaptırılması talebinde durum böyledir. Nihayet, zarar gören taşınmaz malikine uygun bir tazminat ödenmelidir. Belirlenecek tazminat, zarar görenin zararını karşılamaya yetecek miktarda olmalıdır. Yargıtay kararlarına göre, tazminatın miktarı her somut olaya göre belirlenmelidir. Örneğin Yüksek Mahkeme'nin kararlarına göre, tarlanın tarım yapılamaz hale gelmesi durumunda taşınmaz tamamen yok olmadığından, tarım arazisi olduğu zamanki değeri ile arsa olarak arzettiği değer arasındaki farktan ibarettir. Böyle bir halde zarar gören taşınmaz maliki dilerse, arsayı tamamen davalıya terk ederek, aynı yerde aynı nitelikteki bir taşınmazın tam ve gerçek sürüm (alım satım) değerini de isteyebilir.
Yargıtay 4.HD.'nin, T. 29.12.1978, E. 3173, K. 15053 sayılı kararında, davacının taşınmazına bitişik olan davalı şirkete ait çimento fabrikasının bacasından çimento tozu ve artıkların zamanla tarla üzerine yığılıp kalın bir tabaka oluşturduğu ve bu yüzden tarlasında ziraat etme imkanının yok olduğu iddiasıyla açılan davada, mahalli mahkemenin karan bozulurken, somut olayda menfaatler dengesini en iyi şekilde çözümleyecek ve olaya uygun düşecek fedakarlığı denkleştirmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bu tür sorumlulukta sorumluluk sebebi, kusurlu bir davranış veya tehlikeli bir faaliyet değildir. Burada hukuki değerler çatışmasında Kanun koyucu üstün hukuki değere, daha düşük hukuki değer karşısında bir öncelik, bir ayrıcalık tanımakta, üstün değer uğruna düşük değerin feda edilmesine izin vermektedir. Böylece, hukuk düzeni değerler çatışmasında üstün değerin kurtarılması için, bunun sahibine, düşük değer sahibinin hukuk alanına müdahale etme, ona zarar verme yetkisini tanımaktadır. Ancak, bu suretle bozulan çıkar dengesinin yeniden kurulması amacıyla hukuk alanına müdahale edilen, fedakarlıkta bulunan, dolayısıyla zarara uğrayan kimseye de tazminat hakkı verilmektedir. Bu tür sorumlulukta fedakarlıkta bulunan kimsenin zararı karşılanmakta, onun katlandığı ekonomik fedakarlık (kayıp), para ödenmek suretiyle denkleştirilmektedir.
Hukuka uygun müdahale sorumluluğunda da tehlike sorumluluğunda tehlike olgusuna olduğu gibi, başkasının hakkına yapılan müdahaleye kanun koyucu izin verdiği için müdahale, hukuka uygun bir :fiil- dir. Kusur sorumluluğundan farklı olarak burada, zarar verici davranış hukuka aykırı değildir. Hukuka uygun müdahaleden doğan sorumluluğu (Haftung für erlaubte Eingriffe), tehlike sorumluluğundan ayıran husus, müdahale sorumluluğunda kanun koyucu zarar vermeye de izin vermiş bulunmaktadır. Oysa tehlike sorumluluğunda zarar vermeye izin verilmemiş, sadece soyut tehlikeye müsaade edilmiştir. Diğer taraftan, tehlike sorumluluğunda sorumluluğu doğuran işletme fiili, genellikle hukuka aykırı iken, müdahale sorumluluğunda zararı giderim (denkleştirme) yükümlülüğü doğuran müdahale, daima hukuka uygundur. Keza, teknik buluş ve gelişmedeki sürat ve bunun bir yerde tutulamaması, teknik tehlikelere karşı meşru savunma ve tehlikenin önlenmesi taleplerini etkisiz kılmakta, bu sebeple de tehlike sorumluluğunda tazminat yükümlülüğüne ağırlık verilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse, fedakarlık sorumluluğu, hukuka aykırılığın sınırlandırılmasını, tehlike sorumluluğu ise, ihmalin sınırlandırılmasını dengede tutmak için öngörülmüştür. Bu nedenle olağan işletme zararları için hukuka uygun müdahale sorumluluğu, işletme kazaları için ise tehlike sorumluluğu kabul edilmiştik
Hukuka uygun müdahaleden doğan sorumlulukta, başka bir kişiye ait hukuki bir değerin feda edilmesi, hukuka uygun bulunmaktadır. Bunun sebebi, kaçınılması mümkün olmayan değerler çatışmasında, üstün değerin tercih edilmesi olabileceği gibi, daha büyük bir zararı önlemek için daha düşük bir değerin feda edilmesi veya kamu yararına öncelik tanınması olabilir. Ancak, feda edilen değer de hukuken korunan bir değer olduğu için, sorumluluk kabul edilmiştir. Fedakarlık sorumluluğu (Aufopferungshaftung), kusursuz sorumluluktur. Genel sorumluluk ilkesine göre, ihlalin sonucu olan zarar tazmin edilir. Oysa burada, ihlallere karşı hukuki değere normal olarak tanınmış korunma kaldırıldığı için, bundan doğan zararlı sonuçtan sorumlu olunmaktadır.
Hukuka uygun müdahale sorumluluğunun başlıca örnekleri, komşuluk ilişkisinden doğan müdahaleler ile zaruret halleridir.
Yorumlar